DOKTOR YETERLİ VE ETKİN İNCELEME YAPMAZ TIBBİ TEŞHİS, TEDAVİ VEYA UYGULAMADA EKSİKLİK OLURSA, İDARE (DEVLET) SORUNLUDUR.

medical-malpractice

T.C. Danıştay 15. Daire Başkanlığı

Esas No: 2016/399

Karar No: 2016/4145

İstemin Özeti

Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E:2013/849; K:2015/894 sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmaların Özeti

Davalı idare tarafından davacıların temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Davacılar tarafından savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hâkimi Düşüncesi : Davacıların temyiz isteminin kabulünün, davalı idarenin temyiz isteminin ise reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden, davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeyerek, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

Dava, Sakarya Kadın Doğum Hastanesinde 21.09.2012 tarihinde normal doğum beklenirken, bebeğin anne karnında kaka yapması üzerine sezeryan ile gerçekleştirilen doğumda ve doğum sonrasında uygulanan tıbbî müdahalelerde enfeksiyon oluştuğu, bu durumun neticesinde davacı annenin rahim ve safra kesesinin alındığı, tıbbî müdahalelerin kusurlu icra edildiği iddiası ile davacı anne için 18.693,66 TL maddî, 75.000,00 TL manevî, davacı eş için 25.000,00 TL manevî olmak üzere toplam 118.693,66 TL tutarında tazminatın ödenmesi istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince, davacıya yapılan tıbbî müdahalelerin tıp kurallarına uygun olup olmadığının, açıklığa kavuşturulması için dosya Adlî Tıp Kurumuna gönderilerek, bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Adlî Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nun 01.12.2014 tarih ve 14985 sayılı kararında; 21.09.2012 tarihli sezeryan ameliyatından sonra 02.10.2013 tarihli Sakarya Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi başvuruları ile 03.10.2012 tarihli Özel A.. Tıp Hastanesi başvurularında muayene eden hekimlerin yeterli etkin inceleme yapmayıp ve sadece oral antibiotik tedavisi vermelerinin tıbbî eksiklik olduğu, 03.10.2012 tarihli Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi başvurusunda yapılan kan tetkiklerinde elde edilen bulgulara göre sepsise bağlı multiorgan yetmezliğinin başlamış olduğu anlaşılmasına rağmen hastanın yatırılmayıp oral tedavi reçete edilerek taburcu edilmesinin tıbbî eksiklik olduğu; hastaya yapılan diğer tıbbi uygulamalarda ise herhangi bir uygunsuzluk bulunmadığı, hastanın 23.09.2012 tarihinde taburcu edildikten 1 hafta sonraki kontrol randevusuna gitmemesinin tanının ve tedavinin gecikmesinde rolü olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.

Adlî Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nun 30.03.2015 tarih ve 5329 sayılı kararı ile davacı annenin, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre % 3.3 (yüzde üç nokta üç) oranında meslekte kazanma gücünü kaybetmiş sayılacağı, İdare Mahkemesine bildirilmiştir.

İdare Mahkemesince, hastanın sezeryan sonrası taburcu edildiği tarihten sonraki 1 hafta içinde kontrol muayenesine gitmemesinin müterafık kusur kapsamında olduğu gerekçesiyle, davacı anne için maddî tazminata ilişkin olarak bilirkişi marifeti ile belirlenen toplam 18.693,66 TL tutarındaki işgücü kaybı miktarının 14.000,00 TL’sinin kabulüne, diğer kısmı bakımından maddî tazminat talebinin reddine, manevî tazminat talebinin takdiren 25.000,00 TL’sinin kabulüne, 50.000,00 TL’lik kısmı bakımından manevî tazminat talebinin reddine, davacı eşin 25.000,00 TL’lik manevi tazminat talebinin de 8.000,00 TL’sinin kabulüne diğer kısmın reddine karar verilmiştir.

Taraflarca, anılan Mahkeme kararının aleyhlerine olan kısımlarının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

’un 21.09.2012 tarihinde normal doğum için Sakarya Doğumevine müracaat ettiği, tıbbi endikasyon nedeniyle hastanın sezeryan ile doğumunun gerçekleştirildiği ve 23.09.2012 tarihinde (Pazar günü) taburcu edildiği, kontrol tarihine de denk gelecek şekilde taburcu tarihinden yaklaşık bir hafta sonra 02.10.2009 tarihinde yüksek ateş ve şuur kaybı şikayetiyle tekrar Sakarya Doğumevine başvuran hasta ile ilgili olarak yukarıda bahsedildiği üzere uygulanan tıbbi uygulamaların eksik ve hatalı olması sonucu, safra kesesi ve rahimin alınması ile sonuçlanan uyuşmazlık konusu olaylar gelişmiştir.

Bu noktada, davacılardan ’un 23.09.2012 Pazar günü, bir hafta sonra kontrole gelmesi tavsiyesiyle taburcu edildiği, müteakip haftanın bitiminde hastanın 02.10.2012 Salı günü Sakarya Doğumevine başvurduğu dikkate alındığında, ilgilinin kontrol haftasında sağlık tesisine müracaat ettiği ve bu itibarla zararın oluşumunda veya artmasında ilgilinin müterafık kusurunun bulunduğundan bahsedilmesinin hukuken isabetli olmadığı anlaşılmaktadır.

Bu nedenle, İdare Mahkemesince müterafık kusur nedeniyle maddi ve manevi tazminattan indirim yapılmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Hükmedilen manevi tazminata ilişkin olarak ise, Anayasamızın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesine göre; herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Yine Anayasamızın 125. maddesinin son fıkrasında ise, “idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu” hükme bağlanmıştır.

Manevi zarar, kişinin fizik yapısının ve iç huzurunun bozulmasını, yaşama gücünün ve sevincinin azalmasını, kişilik haklarının zedelenmesini, şeref ve haysiyetinin rencide edilmesini, duyulan acı ve ızdırabı, kişinin günlük yaşamını zorlaştıran her türlü üzüntü ve sıkıntıyı ifade etmekte, fiziki veya manevi acılar duyan, ruhsal dengesi bozulan, yaşama sevinci azalan kişinin manevi yönden zarara uğramış olduğu kabul edilmektedir.

Manevi tazminat, kişinin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı değil, manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve yaşama sevinci ve zevki azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminat, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın, zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de, tam yargı davalarının niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri olayların bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı bir miktarda olması gerekmektedir.

Bakılan uyuşmazlıkta; dava konusu olay nedeniyle davacılardan ’un sepsis nedeniyle uzun süre yoğun bakımda kaldığı, tedavi sürecinde safra kesesi ve rahminin zorunlu olarak alındığı, kişinin olay tarihinde 22 yaşında olduğu ve ilk gebeliği sonrasında bu elim hadisenin gerçekleştiği, hatalı tıbbi uygulamalar nedeniyle hastanın yoğun bakım süreci de dahil olmak üzere ağır bir tedavi gördüğü ve tedavinin çoklu organ kaybıyla sonuçlandığı, davacıların bir daha çocuk sahibi olabilmesinin fiziken mümkün olmadığı, bir ailenin fizyolojik kısıtlar nedeniyle çocuk sahibi olamamasının vereceği manevi elem ve ızdırabın parayla tarifinin ve tatmininin mümkün olamayacağı, Mahkemece davacılardan anne için 25.000,00 TL, baba için ise 8.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiş ise de; dava konusu olayın oluş şekli, idarenin bariz hizmet kusurunun varlığı, zararın niteliği ve sonuçları dikkate alındığında, davacılar için takdir edilen manevi tazminat miktarının, duyulan elem ve ızdırabı giderecek düzeyde olmadığı sonucuna varılmıştır.

Bu itibarla, davacılar için takdir edilen manevi tazminat miktarı yetersiz olduğundan ve manevi tazminatın amaç ve niteliği dikkate alınarak yukarıda belirtilen ölçütlere göre manevi tazminat miktarının yeniden belirlenmesi gerektiğinden, temyize konu idare mahkemesi kararında bu cihetten de hukuki isabet bulunmamaktadır.

Hükmedilen maddi ve tazminata işletilen faizin başlangıç tarihine ilişkin olarak;

’un organ kaybı nedeniyle maruz kaldığı işgücü kaybının Adli Tıp Kurumundan tespitini müteakip İdare Mahkemesince görevlendirilen bilirkişi tarafından yapılan hesaplamada davacının maddi kaybının 18.693,66 TL olduğu belirlenmiştir.

Davacılar vekili tarafından 13.07.2015 tarihinde verilen ve aynı gün mahkeme kaydına giren dilekçe ile maddi tazminat istemi 5.000,00 TL’den 18.693,66 TL’ye yükseltilmiş, bu dilekçe 27.07.2015 tarihinde davalı idare kayıtlarına girmiştir.

İdare Mahkemesince maddi tazminata ilişkin olarak kurulan hükümde, miktar artırımı dilekçesi ile artırılan bölüm de dahil olmak üzere idareye başvuru tarihi olan 15.05.2013 tarihinden itibaren yasal faiz işletileceği karar altına alınmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer alıp, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye yapılan başvuru tarihi, adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibariyle yasal faiz uygulanması, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.

2577 sayılı Kanunda, tam yargı davalarında, dava dilekçesindeki miktarın artırımına olanak tanıyan düzenleme uyarınca, arttırılan tazminat miktarı yönünden davanın kabul edilmesi halinde, arttırılan tazminat miktarı yönünden faize, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan miktar artırımına ilişkin dilekçenin idareye tebliğ edildiği tarihten itibaren hükmedilmelidir.

Bakılan davada, davacılar tarafından, 13.07.2015 tarihli dilekçe ile bilirkişi raporu uyarınca tazminat miktarı arttırılmış, anılan dilekçe 27.07.2015 tarihinde davalı idare kayıtlarına girmiştir. Dolayısıyla bakılan davada arttırılan tazminat miktarı bakımından, idarenin temerrüde düştüğü tarih olan 27.07.2015 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, arttırılan tazminat miktarına, idareye başvuru tarihi olan 15.05.2013 tarihinden itibaren faiz yürütülmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz isteminin kabulüne, davalı idarenin temyiz isteminin ise kısmen kabulüne, Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E:2013/849; K:2015/894 sayılı kararının, maddi ve manevi tazminat istemlerinin kısmen reddine ilişkin bölümü ile miktar artırım dilekçesiyle arttırılan tazminat miktarına idareye başvuru tarihinden itibaren faiz işletilmesine ilişkin bölümünün BOZULMASINA, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen reddi ile anılan kararın, diğer kısımlarının ONANMASINA, bozulan kısımlar hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 08/06/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz isteminin reddi ile temyize konu idare mahkemesi kararının onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.

KAYNAK: www.kararara.com 

Bir ileti bırakabilirsiniz - Leave a Reply - Оставить комментарий - اترك التعليق - השאירו תגובה

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.